30 Ağustos 2011 Salı

Kirkitli Dokumalar


Sili, cicim, kilim, sumak gibi düz dokumaların ve halının dokumasında çözgüler arasından ve dokumanın enine geçirilien atkıları ve düğümleri döverek sıkıştırmaya yarayan ağaç ve hayvan kemiklerinden, hayvan dişlerinden veya demirden yapılmış el gibi yada çatal gibi dişli alete kirkit, bu aletin kullanılmasıyla dokunan el dokumalarmada kirkitli dokumalar denir (Aytaç 1982:35).
Kilim, Türk düz dokuma yaygılarına genel olarak denmesine rağmen, çözgü ipliklerinin atkı iplikleri tarafından dokuma esnasında tamamen kapatıldığı dokumalardır. Desenli, çizgili olabilen ve çeşitli farklılıklarla kendi içinde de çeşitlenebilen atkı yüzlü ve en yaygın oarak tanınan, bilinen ve kullanılan dokuma yaygılardır.
Belkıs Acar'a göre kilimin tanımı şöyledir; "Düğümlü halı dışındaki havsız düz dokuma yaygılar arasında en tanınmış olan çözgülerin atkılar tarafından tamamen gizlendiği atkı yüzlü dokumalardır. Kilim deyimi her ne kadar çok geniş anlamda bütün havsız düz dokuma yaygıları içine alır şekilde genel olarak kullanılıyorsa da cicim, zili, sumak gibi düz dokuma yaygılar apayrı tekniklerle dokunmuş yaygılardır. Motiflerin bulunduğu belirli alanlar içinde o desenin rengindeki bir iplik atkı yüzlü dokuma şeklinde çözgülerin bir altından, bir üstünden geçerek bir başka renkteki motifin sınırına kadar gider ve buradan geri döner. Böylece aynı renkteki atkılar kendi desen alanlarında gidip gelerek motifleri meydana getirirler" (Acar 1992:45).
Desen ipliğinin dönme aşamasında ilikler oluşur. Bu iliklerin yok edilme yöntemleri işe kilim türlerini meydana getirir. İlikli kilim, iliksiz kilim gibi.
Cicim (cecim); Atkı yüzlü dokuma yaygıların bir türüdür. Atkı ve çözgü iplikleri bez ayağı türünde dokunurken araya desen iplikleri geçirilerek kirkitle sıkıştırılır.Yüzeyde kabarıklık oluşturan bu kabartma desenli dokumalara cicim veya cecim denir.
Zili (Sili); Bir tür cicim olarakta tanımlanabilir. Türk düz dokuma yaygıların bir türüdür. Kabartma desen bez ayağı dokuma üzerine desen ipliklerinin üç üst bir alt şeklinde düzenli sıkıştırmasıyla elde edilen zilide yüzey tamamen doldurulur.
Sumak; Atkı ipliklerinin çift çözgü ipliklerine alternatif şekillerde desen özelliğine göre sarıldığı dokuma türüdür.
Halı; çözgü (veya arış) iplikleri üzerine ayrı bir desen ipliği ile değişik şekillerde düğüm atılarak aralarından bir kaç sıra atkı (veya argaç) ipliği geçirilip sıkıştırılarak aynı yükseklikte veya farklı yüksekliklerde kabartmalı olarak kesilmiş havlı j^üzlü dokumalara halı denir (Aytaç 1982:86).

28 Ağustos 2011 Pazar

Dokumacılığın Sınıflandırılması


Dokuma, yapımında kullanılan araçlara göre çarpana, kirkitli, mekikli ve mekiksiz dokumalar olmak üzere 4 grupta toplanabilir (Kaya, Ergenekon 1989:
Çarpana Dokumalar
Kolan Dokuma, çarpana denilen kartlar yardımıyla dokunan çarpana dokuma adıylada anılan basit dokumalardır. Bir başka değişle; deri, levha, karton, fildişi v.b. malzemeden dörtgen veya çokgen şeklinde kesilmiş ve köşelerine birer delik delinmiş dokuma aracına çarpana denir. Çarpana deliklerinden birer iplik geçirilip bu levhaların 90 derece veya 180 derece dödürülmesiyle araya atkı atılmasıyla elde edilen şerit halindeki dokumalara çarpana dokuma denir (Aytaç 1982:20).

26 Ağustos 2011 Cuma

Dokumacılığın Tanımı


Dokumacılık bir halk sanatıdır. Halk sanatları insanların hayat ihtiyaçlarını karşılayacak faaliyetlerle başlar. En iptidadi şekil olarak hammaddesi pek çok olmakla beraber başlıca yün, keten, ipek ve pamuğun bükülüp dokunmasıyla meydana gelmiş zamanla ihtiyaca göre değişmiş ve her milletin kültür ve refah seviyesine göre yükselmiştir (Gürçay 1970:53).
Dokumacılığın ne zaman başladığına dair kesin hiç bir veri bulunmamakla beraber, çeşitli kaynaklar dokumacılığın pirinin Şit Aleyhisselam olduğunu ve ilk dokuma giysiyi onun giydiğinden söz etmektedirler (Elçin 1963:5). İnsanların giyinmek, örtünmek, ısınmak ve barınaklarında kullanmak üzere çeşitli bitkilerden ve liflerden yararlanarak gerçekleştirdikleri ilkel biçimlerde başlayan bugün bir endüstri olarak yerini bulan dokumacılıktan bir el sanatı ve endüstri kolu olarak söz etmek mümkündür.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Dokumanın Tanımı


Dokuma; basit anlamda ipliklerin çeşitli şekillerde birbiri içinden geçirilerek oluşturulan yüzey olarak tanımlanabilirsede çeşitli kaynaklarda farklı tanımlar yer almaktadır. Bunlarda biri, atkı ve çözgü ipliklerinin dikey açı yapacak şekilde birbirinin altından ve üstten geçirilmesi ile ortaya çıkarılan üründür.
Diğer bir tanımla dokuma, dokuma tezgahlarında çözgü denilen yanyaııa duran ipliklerin, gücü ve nire denilen araçlarla, bir kısmının yukarıya kaldırılması diğer kısmının aşağıya çekilmesi suretiyle açılan aralıktan ki bu aralığa ağızlık denir, mekik yardımıyla atkı denilen ipliklerin geçirilmesi ile oluşturulan düz yüzeylerdir (Kaya, Ergenekon 1989:3).
Çetin Aj'taç ise El Dokumacılığı isimli eserinde dokumaya şu tanımı getirmektedir, "İki veya daha çok iplik grubunun çeşitli düzenlerde birbirileri arasından (üstünden altından) geçerek birbirileriyle kenetlenmesi işlemine ve bu kenetlenme sonucu oluşan mamüllere dokuma denir"(Aytaç 1982:1).
Dokuma için pek çok tanım yapılabilir. Bu tanımlarla vurgulanan en belirgin özellik dokumanın yapılabilmesi için iplik veya iplik gruplarının temel malzeme olduğu ve bu ipliklerin tezgah adı verilen çeşitli araçlar yardımı ile birbirinin arasından geçmesi gerekliliğidir.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Dokuma Sanatı


İnsanların beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarından doğan el sanatları zaman içinde kişisel zevk ve isteklerle yaşadıkları mekanları ve kişisel süslenme unsurlarını oluşturan ürünler olmuştur (Arlı 1992:23).
Çok eski çağlardan beri gıda ve konut gibi giyim de, insan soyunun devamında önemli bir yer tutmuştur. Dokumacılık insanların giyinme ihtiyaçlarının karşılanması ve dış etkenlerden korunması, yaşadıkları çevrenin istenilen şekilde döşemesini sağlamak üzere yapılan en eski sanat dallarından biridir.
Dokumacılık sanatının başlama tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bilinen, insanların yaşamlarını ve yaptıklarını önce resimlerle sonra da yazı ile ifade etmeye başlamasından çok eski olmasıdır. Dünyanın çeşitli yerlerinde bunu belgeleyen pek çok tarihi eser bulunmaktadır (Kaya, Ergenekon 1989:3-4).

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Halı Değimleri


Attnhk: Seccadelerin baş konacak kısmında bulunan ucu sivri üçgen şeklindeki bölümdür.
Argaç: Dokumalarda boyuna olan çözgü ipliklerinin arasından enine geçirilerek kullanılan iplik, atkı olarakta tanımlanır.
Arış: Kumaş yada her tür yaygının ana iskeletini oluşturan ve arasından atkıların geçirilmesi, yada üzerine düğümlerin atılması için geçirilmiş paralel ipliklerdir (Sözen, Tanyeli, 1994:25).
Ayaklık: Dokuma seccadelerin ayak gelecek kısmına yerleştirilen banttır.
Bezayağı: Basit dokuma tekniği. Bu teknik atkı iplikleri, çözgü ipliklerinin arasından bir alt bir üst gelecek şekilde geçirilir.
Bıçak: Havlı yüzlü dokumalarda ilmeleri düğümledikten sonra iplerin kesildiği tahta saplı metal kesici alettir.
Bordür: Sınır belirleyici çizgisel öge (Sözen, Tanyeli 1994:45). Kapı ve pencere gibi mimari kısımların, panoların, halıların etrafını kuşatan çerçeve mahiyetinde süslü yada süssüz, düz yada çıkıntılı, dar ve uzun parçalar denir (Turani 1980:25).
Çengel: îçe yada dışa dönük kanca motifi.
Çiti: Halının başlangıcında ve bitişinde, halının kilim örgüsünün sökülmemesi için zincir şeklinde yapılan başlangıç örgüsüdür.
Desen: Dokumalar ile halı, kilim gibi yaygıları süsleyen öğelerin tümüdür (Sözen, Tanyeli 1994:66).
Dokuma: Hayvansal, bitkisel ve kimyasal tellerin örgüsü ile oluşan giyim, döşeme ve benzerinde kullanılan kumaş (îslimyeli 1973:162). İki veya daha çok iplik grubunun çeşitli düzenlerde birbirleri arasından (üstünden, altından) geçerek birbirleri ile kenetlenmesi işlemi ve bu kenetlenme sonucu oluşan mamüllerdir (Aytaç 1982:247).
Etlik: El dokusu halıların yan kenarlarım oluşturan ince çerçevedir.
Göbek: Geniş anlamda orta kısım. Her türlü süslemede orta yerde bulunan kısım (îslimyeli 1973:247). Bahçe, halı, kilim, tavan gibi her türlü yüzey üzerinde yer alan bezeme öğesidir (Sözen, Tanyeli 1994:92).
Göl: Yaygının ortasındaki eşkenardörtgen motifidir (Acar 1991:113).
Gücü: Dokuma tezgahlarında iplikleri aşağı yukarı kaldırıp indiren ilmekli ipliklerin bağlı bulunduğu çerçevedir (îslimyeli 1973:271).
Hav: Her tür dokuma üzerindeki ince tüyler. Halı, kadife, havlu gibi yüzeylerde görülür (Sözen, Tanyeli 1994:102).
İğ: İpliğin sarıldığı, ucu çengelli gövde ile ağırlık veren gövdeye geçirilmiş yuvarlak bir tahta olmak üzere iki kısımdan oluşan büküm aleti. Büküm makinelerindeki ipliğin sarıldığı alete de iğ denir (Aytaç 1982:249).
İlme: Halı düğümü, çözgü ipliklerinin her çifti üzerine bağlanarak halıyı oluşturan yün ipliklerden her biridir (Sözen, Tanyeli 1994:112).
Kalite: Bir halının 10 cm.'lik enindeki ve 10 em.'lik boyundaki ilmek sayısıdır. Halının tersinden üst, alt ve orta kısımlarından 10 cm.'lik alandaki ilmek sayıları ölçülerek alınan ortalama halının kalitesini verir.
Kirkit: Her tür yaygının yapımı sırasında çözgüler arasından enine geçen atkıları ve düğümleri döverek sıkıştırmaya yarayan ahşap, metal yada kemikten yapılmış ucu dişli saplı araç. Kilkit de denir (Sözen, Tanyeli 1994:132).
Kirman: Uzun bir çubuğa (+) şeklinde çapraz olarak geçirilmiş iki tahtadan ibaret iplik bükme aletidir (Aytaç 1982:251).
Kompozisyon: Duygu, düşünce, konu, obje ve motiflerin bir bütün içinde birleştirerek sunulması.
Köse: Yazı levhalarının, nakışların, dokuma yaygıların ve halıların orta zemin köşelerine yapılan süslemedir.
Kök Boya: Endüstriyel tekniklerle üretilmemiş, çeşitli bitkisel ve hayvansal kaynaklardan elde edilmiş boyaların genel adı (Sözen, Tanyeli 1994:136).
Kurgan: Kale. Eski Türkler'de kubbe biçimi mezar höyük (Islimyeli 1973:461).
Levent:' Çögülerin alta ve üste sarıldığı kalın sırıklar. Bazı bölgelerde levent ağacı yada bazı denir (Acar 1991:115).
Mekik: Atkıların çözgüler arasındaki boşluktan (ağızlıktan) kolayca geçmesini sağlayan ipliğin üzerine sarıldığı iki ucu sivrice silindir biçimli ve çoğunlukla ahşap alet. Daha çok çul ve bez dokumalarda kullanılır (Acar 1991:115).
Mihrap: Namaz kılmak amacıyla dokunmuş yaygıların orta zemininde cami mihraplarına yada kemerli bir kapıya benzer bölümdür (Acar 1991:115).
Motif: Bezeme ve süslemelerde bütünü oluşturan parçalardan her birine verilen addır. Türkçe örge sözcüğüde kullanılmaktadır (Sözen, Tanyeli 1994:166).
Saçak: Dokuma yağıların kenarlarında bırakılan püsküllü kısımdır.
Seccade: Üzerinde namaz kılmak için dokunan boy ve desenli yaygı. Namazlağ adı da verilir.
Sedef: Dokuma yaygılarda ana bordürün iç ve dış kısımlarında kullanılan ince su. Çubuk olarakta isimlendirilir.
Su: înce ve uzun şerit biçiminde bezeme (Sözen, Tanyeli 1994:221).
Tezgah: Üzerinde dokuma yapılan çoğunlukla ahşap yada metal
araçtır.
Toprakçaltk: Halının karşılıklı iki kenarı boyunca uzanan 5-10 cm. genişliğinde desensiz düz örgüdür (Sözen, Tanyeli 1994:238).
Varan-Gelen: El tezgahlarında, gücü ağacından daha ilerdeki çözgülerin arasında duran, aşağı yukarı hareket ederek çözgüler arasındaki açıklığı artırıp eksilten uzunca ağaç. Çapraz çubuğu, gelen-varan ve kargı da denir (Aytaç 1982:257).
Yastık: Çoğunlukla içi saman doldurulmuş sedirlerin arkalarına dayanan dar uzun halı, kilim, sumak, cicim, zili dokuma veya örtülerdir
(Acar 1991:117).

18 Ağustos 2011 Perşembe

Halı Uygarlıkları


Sınırsız sayıda uygarlıkların beşiği olan Anadolu'da tek bir şehir, kasaba yada köy yoktur ki, sanatçısı olmasın. Genciyle yaşlısı ile kadınıyla erkeği ile sanaila yoğrulmuş olmasın.
Duyguludur Anadolu insanı, o kadar duyguludur ki; doğayı içinde hisseder duyguları sazından sözünden dökülür. Türkü olur, ağıt olur, gazel olur, ninni olur. İçlidir Anadolu insanı öylesine içlidir ki hisseder acıyı kederi, içinde hapseder, sevincini neşesini paylaşır. Elindeki oyaları toprağındaki çiçekleri gibi açar pıtrak olur, çiğdem olur hercai olur. özlem doludur Anadolu insanı, uzak dağlar ardında gurbet şarkıları söyler. Özlem, bazen anne babaya bazen sılaya bazen dosta bazen yaredir. Toprakla doğayla iç içedir Anadolu insanı, doğayla savaşır, doğayla bütünleşir, doğayla barışır. Emek verir doğaya geceler gündüzler boyunca emeği yeşilde yaşar, yeşilde toplar. Koyunu kuzusu ile yaşar Anadolu insanı, o denli büyüktür ki sevgisi kınalı kuzum diye sever beşikteki yavrusunu. Sanatçıdır Anadolu insanı, o kadar sanatçıdır ki; testisinde, heybesinde beşiğinde, sepetinde, yazmasında, yemenisinde, çorabında, oyasında, bastonunda, kavalında elleri konuşur elleri türkü söyler.
Bir Anadolu halısı ise bir destan gibidir. Tezgahını ağaçtan, ipini koyunundan kuzusundan, boyasını toprağından alır. İlhamını tabiatın
kendisinden.
Anadolu dokumaları içinde halı özel bir yere sahiptir. Köklü geçmişi, zengin çeşidi ile halı hak ettiği yerdedir.
koymak, desen katalogu oluşturarak belgelemek ve sanatsal olan bu çalışmaları bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmek amaçlanmıştır.
Yüzlerce yıldan beri süregelen o yöreye mal olmuş, desen, renk, teknik gibi özellikleri gelecek kuşaklara taşımak ve kültür mirasımızı bu yönüyle aktarmak araştırmanın bir başka amacıdır.
Anadolu'da dokuma yaygılarda kullanılan motifler kuşaktan kuşağa geçer. Anonimleşir. Çoğu zaman çıkış noktası tespit edilemez, özgünlüğünü koruyan bu yöreye ait yaygın motifleri ait olduğu yere belgelemek kuşkusuz yapılabilecek en önemli çalışmalardan biridir.
Bu alanda yapılabilecek Anadolu halı atlasına mütevazi bir katkıda bulunmak araştırmanın amaçları arasında sayılabilir.
İlgili yörelerde dokunan halıların her bir türü (örneğin sadece Derbent Sedir Halıları veya Keçi Muhsine Yastıkları gibi) bir yüksek lisans tezini aşacak materyale sahiptir.       Daha sonra yapılacak araştırmalara kaynak olabilecek bu materyalleri tanıtmak yine araştırmanın amaçlarındandır.
Bu araştırma on bölümden oluşmaktadır. Girişte Anadolu Halılarına genel bir bakışla değinilmektedir. Araştırma özetlerinde ulaşılabilen ve halı ile ilgili yayınlar taranarak özetlenmektedir. Tanımların yer aldığı dördüncü bölümde araştırma içinde yer alan terimler tanımlanmaktadır.
Dokuma Sanatı, dokumacılığın tanımı ve dokumacılığın sınıflandırılması ve. dokumacılığın tarihi hakkında genel bilgiler araştırmanın beşinci bölümünde verilmektedir.
Altıncı bölüm genel olarak Türk Halı Sanatı'nın incelendiği bölümdür. Bu bölümde halının tanımı ve sınıflandırılması yapılarak halı yapımında kullanılan araç ve gereçler tanıtılmaya çalışılmıştır. Halıda kullanılan teknikler tanıtılarak çizimleri verilmektedir. Anadolu halılarında görülen bezeme bu bölüm kapsamı içindedir. Aynı bölümde Türk Halı Sanatı'mn tarihi de kısaca özetlenmektedir.
Derbent, Küçük Muhsine ve Başarakavak yöreleri, bu yörelerin tarihi, coğrafik ve sosyal durumları yedinci bölümde tanıtılmaya çalışılmaktadır. Aynı bölümde bu yörede halıcılıkta incelenerek aktarılmaktadır.
Sekizinci bölüm bu yöre halılarından seçilen ve gözlem fişleri ile birlikte fotoğrafların sunulduğu örnekler bölümüdür. Bu bölümde ilgili yöre halılarının gözlenebilir tüm özellikleri irdelenmeye çalışılmaktadır.
Dokuzuncu bölümde araştırma bulgularına ulaşılmakta ve tablolar oluşturularak toplanan veriler ışığında ortalama ve yüzde hesaplan yapılmaktadır.
Araştırma onuncu bölümde sonuçlanarak veriler değerlendirilmekte ve yorumlanmaktadır. Sonuç bölümünde öneriler sunulmaktadır.
Araştırmanın bitiminde, yararlanılan literatür, kaynakça bölümünde yer almaktadır.

16 Ağustos 2011 Salı

El Sanatları


El Sanatlarını diğer bütün sanat dallarından ayıran özellik, üretilen sanat eserlerinin sadece göze, kulağa hitap etmesi değil aynı zamanda bir ihtiyaca cevap vermesi, fonksiyonel olmasıdır.
Birbirinden farklı ortamlarda, farklı zaman dilimleri içinde dünyanın her yerinde doğan, büyüyen, gelişen ve güncelliğini hiç bir zaman yitirmeyen Dokuma Sanatı, tarih silsilesi içinde abideleşmiş eserler vermiştir.
Dünyaca ünlü Türk Halı Sanatı ise, geçmişten günümüze dek yaşatılmış, teknik, malzeme ve desen olarak her zaman tam anlamıyla sanat olma özelliğini korumuştur.
Usta-çırak ilişkisi içinde anadan kıza, kayınvalideden geline aktarılarak günümüze değin ulaşan Türk Halıcılığı özellikle çeşitli yörelerde sorunlar yaşamaktadır.
Kaybolmaya yüz tutmuş, dejenerasyona uğramış, orjinalliğinden uzaklaşmış geleneksel el sanatlarımızın tanıtılması, yaşatılması, korunması ve geliştirilmesine hizmet etmek için yapılacak her türlü araştırma ve çabaya katkıda bulunmak amacıyla, yok olmak üzere olan Konya ili Derbent ilçesi, Küçük Muhsine köyü ve Başarakavak kasabası halıcılığı araştırma konusu olarak seçilmiştir.
Sanat, sanatçı ve sanat eserlerinin yaşatılması şüphesiz ilgili alana karşı oluşan duygusal bağlarla da ilgilidir.


Araştırma konusunun seçilmesinde, çocukluk anıları içinde kalan, üzerinde sofralar kurulan, düğünler bayramlar yaşanan, kapı eşiklerinden baş sedirlere kadar her yere serilen, ayrılıklara ölümlere sahne olan, aile
sanatçılarının birer birer yok olup miras olarak bir sonraki nesile bırakılan kırmızı zeminli halılar etkili olmuştur.
Araştırmanın planlanıp yürütülmesinde beni ilgi ve desteği ile yönlendiren ve güveni için Danışmanım Sn.Yrd.Doç. Firdevs TIRMAN'a, çalışmamın her aşamasında destek ve j'ardımları için Arş.Gör. Gülizar ÇELEBİLİK, Uzman Ahmet AYTAÇ ve Arş.Gör. Nurgül (ÇOBAN) KILINÇ'a,
Çizim aşamasını benim için kolaylaştıran sevgili öğrencilerim Özlem ve Pınar KARADERE'ye,
Son aşamaya gelincej'e kadar desteği ile yanımda olan Nilgün ERDOĞAN'a,
3CVİ
Beni bilgilendiren Derbent, Küçük Muhsine ve Başarakavak halkına, halı sahiplerine, tüm mesai arkadaşlarıma,
Kiliminden, cicimine, zilisinden, sumağına kadar sayısız dokuma çeşidinden söz edilir Anadolu'da. Her biri kendi içinde incelenmeye kalkışılırsa her biri bir derya olur çıkar insanın karşısına. Anadolu'da dokuma yapan kadının ne eğitimi vardır, ne desen kağıdı, ne kalemi. O desenini gönlünde çizer, ilmek ilmek elinde dokur. Hayvanını halıya dokur, koç boynuzu olur, keklik tırnağı olur, kendisini dokur eli belinde kız olur, çeyizini dokur sandık olur, tarağını dokur saç bağı olur, uğurunu dokur muska olur. Her bir desen isimlenir bulanık su olur, kertikli su olur, göl olur, gülçe olur.
Her dokumacı kadarda desen çıkar tezgahta. Sınırlamak mümkün olmaz. Aynı çiçeği Edirne'deki başka Kars'taki başka gözlerle görür, başka ellerle dokur. Ajmı çiçek Anadoluda ki dokumacı kadar motif olur.
Dr. Mehmet önder bir anısını anlatır;
Alman araştırmacı Prof. Dr. Kurt Erdman Konya Alaeddin Camiine geldiğinde içeri girer ve kulaklarım tıkar. Bu kadar gürültüye dayanamıyorum diyerek dışarıya fırlar. Bir müddet sonra içeriye girdiğinde sorarlar. Siz hangi gürültüden bahsediyorsunuz ?
- Duymuyormusunuz Milas bağıriyor ben buradayım, Bergama haykırmada benide gör, Hereke çağırıyor bende varım.
Renkleri ile konuşur, güler, desenleri ile gülümser, konuşur, ilmeğiyle ağlar, Anadolu halısı.
Anadolu'da yüzyıllardır halının öyküsü yazılmıştır. Oysa her Anadolu halısı kendi destanını yazmıştır.